13 Ağustos 2014 Çarşamba

5000 Yıllık Sümer-Türkmen Bağları





Sümer medeniyeti çok önemli bir konu. Çünkü Avrupa medeniyetin Yunanlılardan çıktığını düşünüyorlar. Onların teknolojiyi, tanrılar sistemini, bilimin temellerini attığını, devlet fikrinin buralarda yeşerdiğini, Avrupa medeniyetinin başlangıcının Yunanlılar olduğunu savunuyorlar. Mesela dik üçgenin en uzun kenarını bulmak için uygulanan yöntemi bize Yunanlılardan Pisagor isimli bir bilginin bulduğunu söylenir ve teoremin isminin de pisagor teoremi olarak geçer. Sümer kazılarında bulunan bir tablette Pisagor bağıntısının aynısı bulunmuştur. Buda bu teoremin Sümerliler zamanında bulunduğu sonra diğer medeniyetlere geçerek Yunanlılara kadar geldiğini gösteriyor. Fakat Pisagor bunu ben buldum diyerek sanırım intihalin ilk örneğini gösteriyor tarihte bize.

Sümerliler  MÖ 4000-2000 yıllarında yaşamışlarsa da etkileri geniş bir alana yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Bunun yanında Sümer konusunda bizim dikkatimizi ilk çeken ve Sümer araştırmalarının yapılmasına önem gösteren Atatürk'ün neden bu medeniyetin öğrenilmesi gerektiğini bu medeniyeti öğrendikçe anlaşılıyor. 

Sümer konusunu okumaya karar verdiğimde Muazzez İlmiye Çığ Sümerlilerin Türk olabileceğini, dillerinin farklı olduğunu, geleneklerinin etrafındaki hiç bir medeniyete benzemediğini, teknolojilerinin başka bir yerden getirdiklerini söyleyip bununla ilgili araştırmaların durduğunu ve daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor. Atatürk'te okuduğu kitaplardan Sümer dilinin Ural-Altay dilleri gibi olduğunu görerek ve diğer özelliklerini benzeterek Sumer medeniyetini Türk olabileceğini düşünerek araştırmalar yaptırıyor. Bizde akademik çevrede bu araştırmalar bitse de bazı araştırmacılar ve akademisyenler Sümer-Türk bağını araştırmaya devam ediyor. Bu kitapta bunlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor.

Peki neden Sumer-Türk bağlantısının araştırılması bu kadar önemli. Adamlar Türk olsa ne olur olmasa ne olur diyenler vardır. Avrupa Osmanlı zamanında da, Cumhuriyet kurulduktan sonra da Türklerin Anadolu topraklarına Asya'dan geldikleri ve daha önce bir medeniyete sahip olmadıkları, işgalci ve göçebe olduklarını savunuyorlar. Bunu da bilimsel yöntemler ile kanıtlamaya çalışıyorlar. Tabi bu bilimsel bakış yine kendilerince delillere bakma ve yorumlama şeklinde gidiyor. Allahtan gerçek bilim adamları var, gerçeğe sadık kalan. Anadolu ve Mezopotamya da ne kadar medeniyet varsa Avrupa kendine mal etme çabasına girişiyor ve bu çabalarını günümüzde de devam ettiriyor. Bundan dolayı Türk milleti kendi kendi tarihini hemde yaşadığımız coğrafya da ki tarihi iyi bilmeli ve araştırmalıdır. 

Asya da buzul sonrası büyük göllerin kanıtlanmaya başlanması ile araştırmacılar bu bölgelerde kazı çalışmaları yapmaya başlıyorlar. Bu kazılar sonucunda bu göllerin yakınında yerleşik, tarım yapabilen, metalleri işleyebilen gelişmiş bir medeniyet ortaya çıkıyor. Hemde yapılan araştırmalarda bu medeniyetin Sümerlilerden eski ve aynı döneme denk gelen gelişim evrelerinin olduğu saptanıyor. Bunun yanında Anadolu, Mezopotamya da bulunan koyun ve buğday türlerinin Asya kökenli olduğunu keşfediyorlar. Bu kültürün bir yazısı olamadığı için kim oldukları, kendilerine ne dediklerini bilmiyoruz. Bundan dolayı bilim adamları bulunduğu bölgeye göre bu kültüre Anav (Anau, Anu ) kültürü diyorlar. Bu bölgede MÖ 8000 yıllarında tarıma başlandığı, MÖ 8000-6800 yıllarında hayvanın ehlileştiği tespit ediliyor. Bir çok ilk gelişme Sümerden önce bu medeniyette gözükmeye başlıyor. 

Buzul çağının MÖ 12500 bitiminden sonra büyük tatlı su gölleri oluştuğunu fakat daha sonra çeşitli nedenlerle bu tatlı su göllerine gelen kaynakların kesilmesi ve MÖ 6200'ler de mini buzul çağının başlaması ile iç Asya da ki büyük göller buharlaşıyor. Kitap işte bunu anlatan bir makale ile başlıyor yolculuğa. Bunu okuyunca da Sümer toplumunun bu yoldan geldiğine dair kanıt olmasa da aklınızda bir göç yolu beliriyor Mezopotamya'ya kadar. 

Sümer toplumu Mezopotamya'ya Asya taraflarından geldiği biliniyor. Geldiklerinde tarım yapmayı, inşa etmeyi, bentler kurmayı, Mezopotamya da taşın çok az olamasına rağmen taş ustalığını biliyorlar. Dillerinin bitişimli bir dil olduğu biliniyor yani Ural-Altay dil grubundaki diller gibi olduğu. Gelişmiş bir tanrılar sisteminin olduğu ve baş tanrıların yanında bir çok ufak tanrıların olduğu. Hikayeleri ve destanları biliniyor. İşte burada karşılaştırma metodu ile Türk kültüründe bulunan destanlar, inanç sistemi ve dil konusu incelenerek Sumer-Türk ilişkisi araştırılıyor. Çok sayıda farklı konularda benzerlik ilişkisi kuruluyor. 


Bugün Sümer çivi yazısının okunması konusunda en büyük yanlış ve eksiklik az sesli harfi bulunan bir dili referans alarak Sumer yazılarını okumaya çalışmamız. Akkadlar ve onların devamı olan Sami ırktan bu medeniyetler Sumer toplumunu asimile ettikten sonra Sumer tabletlerini kendi kütüphanelerine kaldırıyorlar ve tabletleri kendi dillerine çeviriyorlar. Bizde Asur (Sami ırk) dilinin yardımıyla karşılaştırmalı olarak Sumer tabletlerini okuyoruz. Fakat bu sami dilinde çok sesli harf yok bugünkü Arapça da olduğu gibi ama Sumer dili hem eklemeli hemde çok sesli harf içeren bir dil. Böylelikle tam bir çeviri olmuyor. Kitap bu konulara çok güzel değinmiş ve çok geniş bir dil bilgisi karşılaştırması yapıyor. Sumer dilinin Türkçe lehçeleri kullanılarak okuma çalışmaları da yapıyor. En ünlüsü ve Türk dilini MÖ 3000 yılına taşımasını sağlayan Osman Nedim Tuna'nın bilimsel olarak sunduğu ve kabul olunan kitabıdır. Ses değişimlerini bilimsel olarak göstererek Sumer-Türk dili arasındaki ortak kelimeleri tespit etmiştir.



Okumalar sonrasında Sumer'in en büyük tanrısının isminin Dingir olması diğer isminin Anu olması manasının ise Türklerde ki Tengri ve gök manasına gelmesi en büyük ilişkilerden bir tanesidir. Bunun yanında Tanrılar sisteminin Türk Göktanrı inancına benzediği gösterilmiştir. Dağların kutsal olması, ayinlerin Türkler de dağlarda yapılması fakat Mezopotamya da dağ bulunmaması Sumer toplumunun yapay dağlar yapmaya yöneltmiş bu yerleri hem inanç merkezi hemde gözlem yeri olarak kullanmışlardır. Bu yerler Ziggurat denilen basamaklı piramitlerdir. Genelde Babil kulesi diye incil de ve hikayelerde geçen yapı budur. 

Bunların yanında yer isimleri, destanlar ve hikayeler, hayvanlar, sayılar ve takvim şekilleri karşılaştırılmıştır. Sümer toplumu altı esasına dayanan sayı sistemi ile bugün bizim kullandığımız yıl, saat ve dakika sisteminin kurucularıdır. Bugünkü şekilde kullandığımız yıl takvimini hesaplamışlar. Türklerde de 12 hayvanlı takvimin ve sayı sisteminin benzerliğine değinilmiştir. 

Kitapta bir şey çok dikkatimi çekti. Türkmence diye bir dilden bahsediyor yazar. Benim bildiğim Türkmence diye bir dil yok, bunun yanında Türkmen diyor ırka da, Türk kültürü  ve Türkçenin lehçeleri vardır bu kullanım çok yanlış geldi. Nasıl Azerice diye bir dil yoktur Azeri Türkçesi vardır bununda bu şekilde kullanılması hoş olmamış.

Bu karşılaştırma ve inceleme konusunda güzel bir kitap. Fakat kitabın baskısı yok. Piyasada da pek bulunmuyor. Ben 1 yıl aradım ve karşıma çıkar çıkmaz almıştım. Eğer kitabı fiziksel olarak bulamazsanız. Özet olarak pdf formatın da internette rastlamıştım ama bunu da bulması kolay değil. Sümer konusunu merak eden ve Türk ilişkisi üzerine düşünenlerin bulup okumalarını öneririm. Arayan insan her şeyi bulur kitabı da mevlasını da :)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...