Bu sefer biraz farklı bir yazı yazacağım. İki ayda bir İstanbul da gerçekleştirdiğimiz kitap buluşmalarımız var. Geçen cumartesi günü Taksim de yine bir buluşmada Aslıhan pasajına sahaflara uğradık ve baya bir vakit geçirdik. Hatta planım oraya girdiğimizde bir tane resim atmak istiyordum ama sosyal kanal üzerinden tabi ben kapıdan girince bunların hepsi uçup gitti. Kitaplara bakarken çok çok eski, yıpranmış su almış ve küflenmiş bir kitaba rastladım. Ama ben kitabı böyle görmedim tabi, eski bir dostu görmüş gibi hemen satın aldım. Zaten bu durumundan dolayı fazla bir şey istemedi satıcı ama o kadarda etmez aslında. Neyse, daha önce hakkımda adlı kendim için yazdığım yazıda çok geç okumaya başladığımı belirtmiştim. O zaman bulabildiğim kitapları okuyordum ve elime kütüphaneden bu kitap geçti. Nasıl geçti ve ben bu kitabı aldım hatırlamıyorum ama iyi ki almışım diyorum şimdi. Yıl 2003 ve ben felsefenin Lisede sadece hocasını hatırladığım bir ders. Okuma eylemine başladığım zaman, daha önce de o tarihten beri okuduğum her kitabı not aldığımdan bahsetmiştim, o yıl okuduğum 5. kitap. O yıl bu kitabı okuduğumda bende çok farklı bir tat bırakmıştı. Hayatım boyunca Ölü Filozoflar Kahvesi gibi nitelikli bir tartışmaların olduğu bir yer aradım ama ne yazık ki daha bulamadım. Benim için kutsal kase miti gibi bir şey oldu.
Kitaba gelirsek gerçek bir olaydan meydana gelmiş bir eser. Bir çocuk (Dino-Nora) ile felsefe profesörü (Vittorio Hösne) arasındaki mektuplaşmadan ortaya çıkmış çok güzel bir kitap. Felsefe bizim toplumumuzda ne yazık ki çok değer verilen bir konu değil. Felsefe yapma gibi olumsuz söylemeler ve dinsiz gibi yakıştırmalara kadar giden bağnazlıklar mevcut. Oysa ki kitapta bir bölümde geçtiği gibi çocukların etrafı algılamak için saf ve meraklı soruları bilimin en temel sorularını oluşturur. Bunun için Albert Einstein bir sözü vardır, sözü bire bir hatırlamıyorum, "bilim için en basit soru, bir çocukğun Neden sorusudur" der. Bende orta okulda bunu öğrendiğimde hep bu soru üzerinden ilk soruyu sormuşumdur, Neden? Ama bizim eğitim sistemimiz buna müsait değil ne yazık ki, Üniversitede bile. Bende çok geniş bir felsefe konusuna hakim değilim. Fakat bilim ve düşünce konusunda felsefenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan bizim toplumumuzda ve bilimde hep eksiklik var. Çünkü her şey düşünce ile başlar. Bilim felsefesi de siz hipotezi ortaya atmadan önce düşündüğünüz, tartıştığınız sonra hipotezi ortaya atarak bunu kanıtlama yollarına gittiğiniz bir yolun ilk adımını atar. Düşüncenin olmadığı, ezberin oluştuğu bir bilim (artık ne kadarı bilim ise) ortaya çıkmış olur. İşte bizim eğitim kurumlarımızda her zaman ezberin ön plana çıktığı bir yer olduğundan buradan çıkan her insan ne yazık ki eksik kalıyor. Ancak kendini geliştirenler bunu anlayabiliyor.
Kitapta bir çok bilginin, düşünürün isimleri ile birlikte fikir akımlarının isimleri de geçmekte. Bunların hoş bir şekilde azıcık size tattırarak tanıyor. Farklı zamanda ortaya çıkmış bu düşünürleri bir yer de toplanması, kendi fikirleri üzerinde tartışmalara girmesi çok hoş tasarlanmış. Aslında tasarlanma değil ama Profesör ve Nora arasındaki saf sohbet bunu o yola sokmuş. Bu kadar felsefenin içinde olmasına karşın dilinin çok sade ve akıcı olması daha da güzel. Zaten bir çocuk ile yapılan yazışmanın yanında, felsefeyi tanıtmak amaçlı yayınlanmış mektuplar. Aynı şekilde Sofinin Dünyası gibi, gerçi onuda okumadığımı utanarak itiraf ediyorum burada. Okumanızı ısrarla tavsiye ederim. Kitabın bu yayından baskısı olmasa da yeniden Koridor Yayınları tarafından basılmış. Arayanlar için bir gün Ölü Filozoflar Kahvesinde buluşmak dileğiyle...
Kitaba gelirsek gerçek bir olaydan meydana gelmiş bir eser. Bir çocuk (Dino-Nora) ile felsefe profesörü (Vittorio Hösne) arasındaki mektuplaşmadan ortaya çıkmış çok güzel bir kitap. Felsefe bizim toplumumuzda ne yazık ki çok değer verilen bir konu değil. Felsefe yapma gibi olumsuz söylemeler ve dinsiz gibi yakıştırmalara kadar giden bağnazlıklar mevcut. Oysa ki kitapta bir bölümde geçtiği gibi çocukların etrafı algılamak için saf ve meraklı soruları bilimin en temel sorularını oluşturur. Bunun için Albert Einstein bir sözü vardır, sözü bire bir hatırlamıyorum, "bilim için en basit soru, bir çocukğun Neden sorusudur" der. Bende orta okulda bunu öğrendiğimde hep bu soru üzerinden ilk soruyu sormuşumdur, Neden? Ama bizim eğitim sistemimiz buna müsait değil ne yazık ki, Üniversitede bile. Bende çok geniş bir felsefe konusuna hakim değilim. Fakat bilim ve düşünce konusunda felsefenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan bizim toplumumuzda ve bilimde hep eksiklik var. Çünkü her şey düşünce ile başlar. Bilim felsefesi de siz hipotezi ortaya atmadan önce düşündüğünüz, tartıştığınız sonra hipotezi ortaya atarak bunu kanıtlama yollarına gittiğiniz bir yolun ilk adımını atar. Düşüncenin olmadığı, ezberin oluştuğu bir bilim (artık ne kadarı bilim ise) ortaya çıkmış olur. İşte bizim eğitim kurumlarımızda her zaman ezberin ön plana çıktığı bir yer olduğundan buradan çıkan her insan ne yazık ki eksik kalıyor. Ancak kendini geliştirenler bunu anlayabiliyor.
Kitapta bir çok bilginin, düşünürün isimleri ile birlikte fikir akımlarının isimleri de geçmekte. Bunların hoş bir şekilde azıcık size tattırarak tanıyor. Farklı zamanda ortaya çıkmış bu düşünürleri bir yer de toplanması, kendi fikirleri üzerinde tartışmalara girmesi çok hoş tasarlanmış. Aslında tasarlanma değil ama Profesör ve Nora arasındaki saf sohbet bunu o yola sokmuş. Bu kadar felsefenin içinde olmasına karşın dilinin çok sade ve akıcı olması daha da güzel. Zaten bir çocuk ile yapılan yazışmanın yanında, felsefeyi tanıtmak amaçlı yayınlanmış mektuplar. Aynı şekilde Sofinin Dünyası gibi, gerçi onuda okumadığımı utanarak itiraf ediyorum burada. Okumanızı ısrarla tavsiye ederim. Kitabın bu yayından baskısı olmasa da yeniden Koridor Yayınları tarafından basılmış. Arayanlar için bir gün Ölü Filozoflar Kahvesinde buluşmak dileğiyle...