12 Eylül 2014 Cuma

Türklerin Bilime Katkıları






Bilim ve teknoloji tarihte hangi devlet önem vermiş ise o devletin yükseldiğini, güçlendiğini ve çevresindeki topraklara hakim olduğunu görüyoruz. Türkler tarih sahnesine çıktığında savaş teknolojisini geliştirmiş ve çevresindeki diğer kavimlere üstünlük elde etmiştir. Tekniğin ilk savaşta ortamında gelişmesi, sonrada normal hayata geçmesi görülmüştür. 

Bu kitapta ilk Türk kavimlerinin geliştirdiği teknolojiler anlatılmıyor. Bende biraz bu konuyu anlatarak o zamandaki bazı teknik gelişmeleri bahsetmek istiyorum. Atın ilk evcilleştirilmesi Anav kültürüne dayanır. (Anav kültürü Türkistan topraklarında bulunmasına rağmen daha Türkler bağlantısı üzerinde araştırmalar devam etmekte )  Atlıların hareketli olarak savaşta süvari olarak kullanılması ise etkin şekilde Türklerde görülür. Türkler bu üstünlüğü farkına vararak at üstündeki etkinliklerini artırmak için üzengi ve eyeri geliştirmişlerdir. Bunun yanında kendilerininde at üzerinde rahat olmaları içinde çizme ve pantolonu bulmuşlardır. Zamanlarında metalleri işleyerek çevre kavimlerden üstün metal alaşımı savaş silahları yapmışlardır. Ama Türklerin geliştirmiş olduğu kompozit yay kendilerine Osmanlı zamanında Yavuz Sultan Selim Han devrine kadar büyük üstünlük sağlamıştır. Türkler yay ve oku o kadar benimsemişlerdir ki artık güç ve hakimiyet simgesi olarak çok eski zamanlarda anılmaya başlanmış, devlet arması, destanlarda simge, atasözleri, davetiye gibi hayatın çok çeşitli yerlerine de girmiştir. At üzerinde ok kullanan ve bunu hareketli halde yapan tek kavimdir. Bu bütün o zamanın savaş teknolojisi gelişmeleri Türklere büyük üstünlük sağlamıştır.  

Burada şunu düşünmek gerekir şimdiki bizim bildiğimiz bilim ile o zamanki bilim ve teknik biraz farklıdır. Daha bilim metodolojisi ortada yoktur o zamanlar. Onun için şuan ki düşündüğümüz şekilde bir bilim değil daha çok tekniğe dayalı bir gelişmeler olmaktadır.

Uygurlara geldiğinde bu gelişmeler katlanarak devam ediyor. Uygurlarda artık maden işleme, tekerlekli araç kullanma üst seviyelere çıkıyor. Tekerlekli aracı genelde Türkler yazlık ve kışlıklara giderken yurtları ve eşyaları taşımak için kullanırlar. Uygurlar bunu savaşta kullanıyor. Burada bu tekerlekli aracın nasıl bir şey olduğu anlatılmamış onun için ilk Türkler buldu diyemeyeceğim. Çünkü Hititler, Mısırlılar o dönemde 2 tekerlekli atların çektiği savaş arabaları kullanıyorlar. Burada keşfedilen en büyük icat Çinlilerden önce hareketli harf sistemli matbaayı bulmaları olmuş.

Karahanlı devletinden itibaren mimari alanda gelişmeler başlıyor Türklerde. Bu dönemlerde çok büyük bilim şehirleri yükseliyor. Semerkant, Buhara, Merv gibi buralarda artık bilime kafa yoran insanlar ile birlikte çok büyük bilim insanları yetişiyor. İşte bizde bu bağlantıyı kuramadığımız için bazı bilim dallarının Avrupa da ortaya çıktığını sanıyoruz. Bunlardan bir tanesi İbn Sina dönemin en iyi tıp bilimine hakim ve yazdığı kitaplar Avrupaya giderek orada tıp biliminin öncülüğünü yapmış. Kitapta Abdülhamid ibn Türk, Harezmi, Cabir ibn Hayyan, Fergani, Farabi, Biruni, Cildeki, Gıyaseddin Kaşi, Kadızade Rumi, Uluğ Bey ve Ali Kuşçudan bahsediyor. Bu kişilerin yaptıkları matematik, astronomi, tıp gibi bilimlerdeki düşünceleri ve araştırmaları zamanın Avrupasından çok öndedir. 

Osmanlıya geçtiğimizde ufak olarak basedecek olursak. Ne zaman bilim ve tekniğe önem vermiş o vakit gelişmeler ve yükselmeler gözlenmiş. Fatih Sultan Mehmet zamanının en ileri toplarını yapmıştır. Havan topunu icat edip surların arkasına top atabilen topu geliştirmiştir. Yavuz döneminde daha Avrupa kullanımından 300 yıl önce yivli top kullanması buna örnektir. Tabi Osmanlı döneminde bilimsel olarak acı hatıralarımızda vardır. Takuyittinin gözlem evinin topa tutulması ve ilk uçan insanın idam edilmesi bunlara örnektir. Bunlarda dini her dönemde olduğu gibi yobazların kendi kıt beyinleriyle yorumlamaları yüzünden olmuştur.

Kitap ufak olsa da ben uzun bir yazı yazdım. Fakat Türklerde bilim ve teknik yoktur diyen insanlara inat bu tür kitapların daha ayrıntılı ve bilimsel tarih çerçevesinde incelenmesi gerekir. Bir İbni Sina'nın eserleri neyi etkilemiştir, nereden etkilenmiştir, diğer milletlere tesiri nedir ? gibi sorular sorulmalı ve araştırılmalıdır. Bu konuların bizler tarafından incelenmesi gerekir. Ben tabi burada fenni bilimden bahsettim. Bunun yanında sosyal bilimlerde de gelişmiş bir çok yönü vardır Türklerin. Bunların en önemlilerinden bir tanesi devlet düzeni ve kanunlarıdır. 

Kitap ufak ve ince bir kitap ön bilgi olması açısında okunabilir. Son olarak kitabın ismi "Türklerde Bilimsel Gelişmeler" olabilirmiş. Dediğim gibi bizim bu konuda daha fazla araştırmamız ve bilim insanlarımızın daha fazla bu konular üzerinde araştırma yapmaları gerekiyor.

3 Eylül 2014 Çarşamba

Montaigne - Denemeler




Ülkemizde en çok tanınan düşünürlerden bir tanesi kendisi. Orta okul çağında ilk tavsiye edilen kitaplar arasında Denemeler her zaman geçer. Bende okumaya başladığımda bu kitabın namını duyup alıp okumuştum. Yazıyı yazmadan önce baktım 2004-2005 yılında kitabı okumuşum. Baya bir zaman geçmiş üzerinden. Kitabı tekrar okumak aklımdan geçiyordu ama bir türlü okumak için elime alamamıştım. Kitap okuma grubunda Denemeler seçilince bir vesile oldu benim için. Yalnız o zamanlar okuduğumda benim için önemli olan sayfalara ufak beyaz kağıtlar koymuştum. Üniversitedeyken birisi kitabı almış ve içindeki kağıtlar haliyle yok olmuş. O zamanlar şimdi kullandığım renkli yapışkanlı işaretleyiciler de yoktu. Şimdi okurken o zaman ne benim için önemliymiş onu görme şansım olurdu ama bu geçmişe dönük kendi düşünce analiz şansımı kaçırmış oldum. Sonra bana kızıyorlar insanlar neden kütüphanen de bulunan kitapları kimseye vermiyorsun diye. İşte arkadaşlar böyle sebeplerden ve kitapların genellikle geri dönmemesinden dolayı dışa kapalıyız. 

Kendilerini tanıtacak olursak; asıl ismi Michel Eyguem De Montaigne  Fransa doğumlu 1533-1592 yılları arasında yaşamış bir rönesans düşünürü. Kendisi varlıklı ve soylu bir aileden geldiği için o zamanın koşullarına göre iyi bir eğitim almış. Kitapta da göreceğiniz üzere Yunan ve Roma düşünürlerini iyi şekilde okumuş. Bir süre sonra şatosuna çekilerek burada yaşamanını sürdürmüş. Şatosuna çekildiğinde kendini kitaplara ve yazı yazmaya vermiş. Sonunda da Denemeler o zamandan bu zamana kadar bize ulaşmış. 

Kitabına baktığımızda aslında varoluşun amacını aramamış kendisi daha kolay ve ulaşılabilir olan kendini incelemiş. Kendi doğasını, alışkanlıklarını, görüşlerini kalem almış. Dil bakımından hiç zorlamayan ve sadece kendi düşüncelerini aktarmak için yazılmış bir kitap. 

Kitabı okuduğunuzda aslında varoluşun amacını sorgulamamış fakat kendini ve çevresini açık olarak sorgulaması ve bunu yazması, size de bazı şeyleri rahatça düşünmenizi sağlayabiliyor. Sizin kendinizi veyahut başka konuları düşünürken koyduğunuz sınırları daha da genişletebiliyor. Bazı konularda yazdığı yazılar aradan yaklaşık 500 yıl geçse de insanoğlunun davranış olarak aslında pek değişmediğini gösteriyor. Teknoloji ilerlese de insan davranış bakımından her çağda aynı. Cinsellik, ölüm, krallar, ruh ve kitaplar üzerine yazdığı yazılar günümüzde de aynı şekilde devam ediyor. 

Eleştiri kısmına gelecek olursak. Ben 10 sene önce okuduğum kitabı tekrar okuyunca bir aydınlanma yaşayacağımı düşündüm. Çünkü kitabı gerçekten ne yazdığını hatırlamıyordum. Kitabı tekrar okuyunca aslında o kadarda sizi düşündürecek ve size fikir olarak yeni kapılar açacak bir şey olmadığını anladım. Kitap ortaokul, lise çağındaki bireylere okutulabilir. Fakat belli bir bilgi ve düşüce birikimi olan kimseler için sadece kültür olarak okunabileceği düşüncesindeyim. 

Kitap baskısı konusuna gelecek olursak. Ben iş bankası yayınlarını okudum. Fakat kitabın aslı 4 ciltten oluşuyor. Say yayınları bu 4 cildi de basmış ama çevirisi konusunda bir şey söyleyemeyeceğim. Okuyacaksanız tam metini okumanız her zaman daha yararlıdır. Türkiye de yabancı kitaplar ve klasikler konusu her zaman sıkıntılı bir konudur. Yayıncılar nedense bu kitapları hiç bir zaman aslı gibi basmamışlar. İlla kısaltmışlar veyahut bir kaç cildini yayınlamışlar. Günümüzde halen basılan klasikleri tam metin çıkmıyor. 

Sunay Akın'ın Don Kişot ile ilgili bir anlatısı var. Şimdi bizde Don Kişot ufak bir kitap. Biz avrupalılara Don Kişot okuduk dediğimizde Avrupalılar bir şok geçiriyorlarmış. Yani Don Kişot bizim topraklarda yazıldı biz bile okumadık diye. Meğersek kitabın aslı 19 ciltmiş. Bizde 100-150 sayfalık bir hikaye olarak geçiyor. İşte bu yayıncıların sadece para için yaptıkları bir olay yüzünden biz bazı eserleri bire bir okuyamıyoruz. 

Denemeleri okumak isteyenler bu yüzden 4 ciltlik olanı araştırıp bu yayından okurlarsa daha yararlı olacağını düşünüyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...